23 Eylül 2010 Perşembe

Sessiz ve Sonsuz...

   Nerdeyim şu an ? Neden etrafımda birşey göremiyorum. Beni buraya kim getirdi ve ben burada ne yapacaktım. Korkmuyordum sadece neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
  Gökyüzüne sağa sola her yere bakıyordum . Burası neresi, bir türlü çıkartamıyordum. Şu an saat kaçtı acaba ?
Burası ne bir çöl ne bir kent ne terkedilmiş bir kasaba ne de uzay boşluğuydu. Hiç birşeyin olmadığı bir boşluğa düşmüştüm. Fakat yürüyebiliyordum . Yürüdüm yürüdüm sadece ileri doğru gidiyordum. Gittiğim mesefe hep aynıydı. Boşuna ayaklarımı yoruyordum. Burada ne yapacağım nasıl çıkacağım hiç bir fikrim yoktu. Buraya nasıl düştüysem buradan çıkılacak bir yol  da vardır elbet .Baktıkça  anlam kazanmaya başladı içine düştüğüm bu boşluk sanki ileride birşeyler kıpırdıyordu. Ona doğru koşmaya başladım. Vardığımda ise o cisim çoktan kaybolmuştu.
   Birşeyler hareketlenmeye başladı önümde bir el bir ten bir canlı uzatmıştı bana sol kolunu. tuttum aniden o narin elleri ama o güzel eli olan varlığı göremiyordum. O  kadar beyazdı ki sadece tek kolunun bana nasıl bir heyecanla değdiğini hissetmiştim. Birşeyler söyledikce bağırdıkça ondan cevap alamıyordum . Neden kendisini göstermiyordu  sadece sol elini uzatmıştı. Acaba beni buradan alıp götürecekmiydi. Bu sonsuzluktan kurtacakmıydı bilmiyordum. Birden avuçlarımın içinden o beyaz tenli yumuşak  el yavaşça kaymaya başladı. o da beni burada yapayalnız bırakmıştı peki amacı neydi neden anlık bir hareketle ellerini çekip aniden uzaklaştı . Burası git gide garip bir hal almaya başlıyordu. ve içime amansız bir korku düştü . Nasıl çıkacaktım buradan sorular sorular ve yanıtlarını bulamadığım sorular hepsi kafamın etrafında dönüp dolaşıp aynı yere varıyordu. Buradan bir an önce çıkmak istiyordum koştum koştum sürekli koştum yorulmadan son nefesime kadar patlayana kadar koşuyordum. Sonunda amacıma ulaşmıştım galiba çünkü ileri de  rengarenk de bir şehir duruyordu .Hele şükür kurtulacaktım bu kuytu köşeden sonunda bende özgürlüğümü yaşayacaktım kendi dünyamda, çünkü buradan çıktığım an o şehri mutlu bir halde geziyor olacağım.
   Daha da hızlı koşarken birden sert bir cisime çarpıp yere düştüm. Ayağımı da hafiften yaraladım. Tanrıya şükür kötü birşeyim yoktu. Ayağa kalkıp  nasıl bir cisme çarptığımı  görmek istedim. Çarptığım bu sert cisim, kahverengi ahşap bir kapıydı. Nereden çıkmıştı bu kapı ? Birden önüme ansızın nasıl çıkıverdi. Bunun cevabını öğrenebilmem için kapıyı açmam gerekeceğini düşündüm. Kapı kilitlimiydi acaba ? veya kapıya vurursam birileri tarafından açılacakmıydı bilmiyordum. Dakikalarca kapıya vurdum . Ne gelen vardı ne giden bu uçsuz bucaksız yere kim gelip bana kapı açacaktıdı .Hayret benimki de laf işte .Kapıyı açabilmem için topmağını çevirmeliydim.Çevirdiğin an da büyük bir ihtimal açılacaktı. Bütün gayretimi ve cesaretimi toplayıp topmağa dokundum hafiften çevirmeye başladım. Kapı yavaş yavaş açılıyordu. ve  ben daha ne olduğunu anlamadan çok hızlı bir halde o sonu görünmeyen boşluğa doğru yuvarlanıyordum. Ben  kendi ölümüme düşüyordum. Aşağı doğru telaşlı ve hızlı bir şekilde düştükçe bunun sonunun nereye gideceğini anlamaya başladım. Buranın sonu sonsuz bir uçurum ve beni ölüme götüren anlamsız bir boşluktu.
   ve bir çarşamba sabahı, korkunç bir halde anlayamadığım o garip  rüyadan uyanmıştım.
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder