30 Eylül 2010 Perşembe

Ada...

   Zamanı gelmişti. Atalarımdan miras kalan hazineye kavuşmam için artık hiç bir neden yoktu. Hazinenin varlığından yıllardır söylenti  olarak bahsediyolardı. Hurafe olduğuna inanmıyordum. Bizim için bırakılan bir hazine olduğunu her zaman bilerek yaşamak istedim. Hazineye hiç bir zaman ihtiyacım olmamıştı. Zamanı gelmişti şimdi ona çok ihtiyacım vardı. Büyük mirasa benden önce birileri davranmadıysa , yarın hazineme kavuşmak için yola çıkacaktım.
    Bu hazinenin olduğu yer okyanusun ortalarında kıyı da köşe de kalan ,hiç bir insanın yaşamadığı ufak bir adaydı. Az çok denizcilik bilgim olduğu için ,her türlü deniz taşıtı kullanabildiğimden pusula bilmemden dolayı oraya rahatlıkla gidebilirdim. Bunun için ilk önce güzel ,büyük bir tekne kiralamam gerekiyordu.
Kiralayacak güzel bir tekne bulmuştum. Elimde ki büyük şeffaf harita da o adanın denizin neresinde olduğunu ve koordinatlarının ne yönde olduğunu gösteriyordu. Oraya bulamamam için hiç bir neden yoktu. Artık yola koyulmamın zamanı gelmişti.
    Kiraladığım güzel teknemle okyanusun hırçın dalgalarına doğru açılmıştım . Havanın durumuna ve dalganın az olmasına karşın, oraya gitmem yaklaşık bir buçuk gün sürecekti. Sonunda hazinemin olduğu adaya varmıştım. Dediğim gibi adada hiç bir insan yoktu. Etraf o kadar sessizdi ki neredeyse su da yüzen balıkların çırpınışlarını duyabilirdiniz. Ada büyük ağaçlar ve ufak mağaralarla doluydu. Hazinemin olduğu yer ise kıyıya yakın sol uç köşede kalan ufak bir mağaradaydı. Hazinenin saklandığı  gereç ise büyük bir sandıktı. ve bize miras bırakılan bu sandıktan neler çıkacaktı çok merak ediyordum. Elimde ki bilgilere göre ,kıyıdan beş dakika kadar yürüdükten sonra girişi küçük içerisi büyük mağara da yatıyordu hazinem. onu bulmama sadece dakikalar kalmıştı.
   Mağarayı bulmuştum. İçene biraz zor girdim fakat içeri doğru gittikçe mağara daha çok büyüyordu. Evet bu aradığım mağaraydı. Hazine orada dolap niyetine yapılmış bir boşlukta üstü taşla kapalı bir deliğin içinde duruyordu . Mağanın içini biraz dolaştıktan sonra o dediğim taşıda bulmuştum. O taşı yerinden oynatmam biraz zor olacaktı fakat her yolu deneyecektim. Yanımda bütün alet edevatlarımı da getirmiştim. Herşeyi deneniyordum ama bir türlü yerinden oynatamıyordum... Sonunda bir çözüm bulmuştum. Kaldıraçla orayı yerinden oynatacaktım. Bu düşüncemden ötürü olumlu bir sonuca varmıştım. ve taş yerinden çıkmıştı. Bakalım atalarımız bıraktığı hazine oradamıydı. Evet işte o sandık gözlerimin önünde duruyordu. Eski püskü sağlam bir sandık .Gel gelelim kilidini açmaya...kilidi kırmak kolay olmuştu. Sert bir aletle kilidi kırıp kapağını açmıştım. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Yavaş yavaş sandığı açtım. ve içinde gördüklerim elmaslar ,mücevherler ,takılar ,altınlar antika eşyalar safirler, değerli taşlar içinde paraya çevrilecek her türlü değerli taş mevcuttu. Artık çok zengir bir insandım .Dünyada ulaşabileceğim herşeyi elde edebilirdim.
   Teknemi hazırlamak üzere kıyıya geri dönmüştüm. Biraz tamir işi olduğundan tekneyle ilgileniyordum. Rahat rahat gidebilmem için teknemin her yerini  düzgün bir şekilde tamir etmem gerekiyordu. Bir yerlerden is kokusu alıyordum ve hava da kararmış gibiydi. Arkamı döndüğüm an şok olmuştum. Çünkü adanın her yeri yanıyordu. O adada insanların yaşamadığını zannediyordum. Fakat bir sürü insan bağırışmaları duyuyordum. Ada hızlı bir şekilde cayır cayır yanıyordu.  Herşey kısa bir süre içinde yanıp kül olmuştu. Adada hiç birşey yerinde değildi. Sanki okyanusun ortasından bir ada silinmişti. Oyna ben hiç birşey yapamamıştım. Bu arada hazinem ne durumdaydı. Peki ona bir zarar gelmişmiydi ?
    Neyse ki tekneye binerken o büyük hazine sandığını yanımda getirmiştim. Biraz taşıması zor olmuştu ama hepsini son anda kurtarmıştım .Sanki o an dünyanın en şanslı insanı bendim ve bir anda dünyanın en mutlu insanı oluvermiştim. Yeni dünyama girmenin sevincini doyasıya yaşıyordum.
    -Artık onları bozdurup harcamanın, zamanı gelmişti.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Otostopçu... ( Sen de Nereden Çıktın )

    Yazın kavurucu sıcağı tepemize inmişti. Bu durumdan sıyrılmak için sadece kafamı toplamak ve dinlenmeye ihtiyacım olduğunu biliyordum.. Uzun bir yılın yorgunluğunu atmam gerekiyordu. Ansızın bavulu valizi toplayıp tatile çıkmaya karar verdim. Kendimi güneyin sıcak sahiline doğru bırakıcaktım . Üstü açık arabamla birlikte yol boyu kendi kendime eğlenip tatilimi ona göre planlayacaktım. Herşeyimi hazırlayıp yola koyuldum. Hava oldukça sıcaktı tatilimi deniz kıyısında geçireceğim için çok mutluydum.
    Bir kaç saatir araba kullanıyordum. İyi  de yol katettim. Dinlenme tesislerinde molamı vermiştim . Yarım saat kadar orada dinlendikten sonra tekrar yoluma koyulacaktım. Artık yoluma devam edebilirdim . Daha yeni yola koyulmuştum ki , yol kenarında iki genç otostop çekip yardım bekliyorlardı. Ben de yolculuğum daha keyifli geçsin diye ikisini de arabama almaya kadar verdim. Ne güzel yol arkadaşlarım olurlardı. Biri genç bir delikanlı diğeri ise güzel bir kız hemen hemen birbirleriyle aynı yaşta bu iki genç insan. Nereye gideceklerini sordum . Onlarda benim gibi güneye sahile gidiyorlarmış ikisi de öğrenciymiş ve tatil yapmak üzere evlerinden bir kaç haftalığına uzaklaşmaya karar vermişler.
    Yolculuğumuz hoş beş sohpetlerle çok eğlenceli gidiyordu. Arkada oturan genç kız elinde gitarıyla bize canlı müzik yapıyordu. Bir güzel eğleniyorduk tadımızı hiç birşey kaçıramazdı. İki gencin de içi kıpır kıpırdı. Şarkı söyleye söyleye yolumuza devam ediyorduk.
Akşama doğru güney sahillerine doğru gelmiştik. Bana çok teşekkür edip onları yol kenarında aldığım gibi yine yol kenarında bırakmıştım .Bir tarafta iyilik yaptığım için mutluydum. Bir tarafta ise yine yalnızlığımın burukluğuna yeniden kavuşmuş olacaktım. Kent merkezine gelmiştim. Sahil kenarına yakın bir otel arıyordum karış karış... Kendime kalacağım güzel bir otel bulmak istiyordum. Uzun uğraşlar sonucunda güzel bir tatil köyü bulmuştum. Orada bir kaç hafta konaklayacaktım. Kaldığım oda güzele benziyordu .Yatakta hafifti. İçeri girdiğimden beri de iyi servis yapıyorlardı. Otel görevlileri de güler yüzlüydü. Sanırım hayallerimde ki tatile gelmiş bulunuyordum. Gece dinlendikten sonra sabah deniz ve kumun tadını çıkaracaktım.
    Çok güzel bir uyku çektim. Kahvaltımı  yapıp  gazetemi okuduktan sonra öğleye doğru plaja inebilirdim. Bir güzel karnımı doyurdum. Biraz televizyona da gözattıktan sonra sahile inmek için otelden ayrılabilirdim. Televizyonu açtım. Bir de ne görevim haber kanalları flaş haber olarak bangır bangır bir cinayetten söz ediyordu. Güzel bir genç kız yol kenarında ölü olarak bulunmuştu. Haber kanalı genç kızın kimliğini gösterdikten sonra çok şaşırmıştım. Çünkü bu kız benim arabama aldığım otostopçu kızdı. ve onu onu tatile götürüyorum bahanesiye kandırıp ikna eden genç bir adam öldürmüştü.Bu da diğer otostopçu genç oluyordu. Televizyondan verilen bilgiye göre bu genç adam yeni yeni insanlarla tanışıp onlarla eğlenceli vakit geçirip ,işini bitirdikten bir süre sonra öldürüyormuş . Azılı bir seri katil olduğı için böyle bir sürü cinayet işliyormuş çok profesyonel bir katil olduğu için kusursuz bir cinayet işleyip ardında  da hiç iz bırakmıyormuş. ve ben arabama katil bir otostopçu almıştım. Bir nevi bende ölümün ucundan geçmişim. Olan o güzelim genç kıza olmuştu. Başka kanallarda da o cinayetin haberleri geçiyordu. ve ufak bir ayrıntı daha vardı. Otoyolun kamera kayıtlarında o iki gencin nereden nasıl bir arabada indiği net bir şekilde görünüyordu. Bu durumda cinayete ben de ortak olmuştum . İyilik yapacağım diye kendimi yakmıştım. Ardımda  bir kızın ölümüne ve kendime işlemediğim bir suç bırakmıştım. O seri katilin yakalanmama taktiği de bu oluyordu. Kendisi yapıp çok iyi bir planla başkasının başına yıkıyordu. Böyle olacağını nereden bilebilirdim ki. Nereden çıkmıştım ki ben bu tatile ne diye almıştım ki onları arabama, artık olan olmuştu. Başım fena halde dertdeydi.
     Peki şimdi ne olacak ?

28 Eylül 2010 Salı

Hafta Sonu Tatili...

   Ben ve arkadaşım hafta sonu tatilimizi geçirmek üzere ormanlık bir alana kampa gelmiştik. Hava oldukça soğuktu burada iki gece ve bir gün kalacaktık. Kamp yapmak için herşeyimiz tamdı. Ormanın derinliklerinde saklı bir ev vardı orası da arkadaşımın eviydi . Dedelerinden kalma ufak bir ev. Orası bize bir gece yeter de artardı bile. Balık tutmak için oltalarımız da hazır etmiştik. Eve iyice bir yerleştik.
   Öğle vakti göle doğru inmiştik. Akşam ki yemeğimizi avlamak için oltalarımızı habire salladık. Bir kaç saat gölün kenarında durduktan sonra şansımız varmış ki ,yaklaşık bir buçuk kilo üç çeşit balık tutmuştuk.Sıra gelmişti. Ateş yakmaya... biraz çıta ve yanabilecek otlaklar bulmuştuk. Onları da yakıp yemeğimizi ateşin ardında pişirecektik. Tatilimiz güzel ve keyifli gidiyordu. Balıklar tam kıvamında pişmişti. Elimize sağlık çok güzel yapmışız karnımızda doydu.Biraz orman gezintisinden sonra evin yolunu tutacaktık .
  Bu arada akşam oluyordu hafiften kar yağmaya başladı. Havanın kararmasıyla da birlikte hava iyice soğumuş ve çok sert rüzgar esiyordu.. Kar şiddetini biraz daha arttırdı. Koşar adımlarla evin yolunu tuttuk. Eve nihayet varmıştık. Fakat o rutubetli ev dışarıdan daha soğuktu sanki her yer buz tutmuştu. Evde soğuktan duramıyorduk. Şömineyi yakabilmemiz için dışarıdan kuru odun toplamamız gerekiyordu çevremizde de hiç yakacak hiç birşey kalmamıştı çünkü hepsini balık tutarken kullanmıştık. Birimizin dışarıya çıkıp yakacak birşey bulması gerekiyordu ya burada durup soğuktan ölecektik ya da kurtulmak için birşeyler yapmamız lazımdı. Kara kara düşünürken böyle olmayacağının kaatine vardık . Karar verdim ben dışarı çıkıp yakacak odun bulacaktım . Kar dışarıda beş cm'yi geçmişti. Kuytu bir yerde yakacak birşeyler bulacağıma inanıyordum. Evde hareketsiz duracağıma, birşeyler yapıp  bu durumdan kendimizi kurtarmamız lazımdı. Adım adım geziyordum. Elimde fener ve bir tane çuvalla ormanda dolanıyordum. Çok ağır bir yük bulursam taşıması  bu çuval sayesinde daha kolay olacaktı. Yakacak odun bulabilmem için doğru hareket etmem lazımdı. ve asla karda izimi kaybetmemeliyim.Yoksa bir daha geri dönemezdim.
   Kar şiddetini azalmıştı. Hava acayip soğuktu kimbilir havanın derecesi eksi kaçlardadır. Uzaktan kurt sesleri geliyordu. Umarım onlarla karşılaşmamış olurum.. Arkadaşım evde ne yapıyordu acaba ? Isınabilmek için birşeyler bulmuşmudur bilmiyordum. Çok geçmeden geri dönmem lazımdı. Ya elim dolu ya da boş dönecektim. Isınabilmemiz için yakacak birşeyler bulmam lazımdı. İleride kulübe gibi birşey vardı. Hemen oraya doğru yöneldim. Biraz dağınıktı ama nihayet içinde yakacak keresteler ve kütükler vardı sanki birileri onları bizim için saklamış... Bir kaç kilo ağırlığında odun yığınlarını toplayıp çuvalıma atmıştım. Eldiven olmasına rağmen ellerim tir tir titriyordu. Geri dönüş yolu çok önemliydi. Neyse ki elimde ki ekmek kırıntılarıyla yola işaret serpmiştim bu geri dönmeme çok yardımcı olacaktı. Birer birer ekmek kırıntılarını takip edip kaldığımız yere doğru yürüyordum. Bir buçuk iki saattir geziniyordum. Artık odunları yakıp ısınacaktık. Bu yakanak odunlar sayesinde geceyi bir nebze olsa atlatabilirdik. Fenerimin pili de zayıflamıştı. Neyse ki eve gitmem on dakikayı bulurdu. Pil bu süre zarfında beni edebilirdi. Bakalım arkadaşım bulduklarım sayesinde nasıl bir mutluluk coşkusuna kapılıp sevinecekti. Sonunda kazasız belasız bir tatil geçirmiş olacaktık.Eğer biraz daha dışarıda kalırsam soğuktan her tarafım donacaktı.
Artık evi görebiliyordum iki dakika sonra evde olacaktım .Odunları da bir güzel yaktıktan sonra keyifli muhabbetli  bir gece yine bizi bekliyor olacaktı. Sonunda eve varmıştım .Bakalım arkadaşım ben yokken ne yapmıştı. Çok yorulmuştum. Kapıyı bir kaç kez tıklattım. biraz daha vurdum fakat açmıyordu. Sanırım uyuya kalmıştı. Kapıyı biraz zorladım. İttim teklemedim sonunda kapıyı açıp içeri girmiştim. Arkadaşım dediğim gibi uyuyordu fakat soğuktan suratı bembeyaz kesilmişti. Fakat değişik bir halde yatıyordu. Ateşi yaktıktan sonra onu uyandıracaktım .Ya da o sıcak bir evde olduğunu farkedip kendiliğinden uyanacaktı.
   Şömineye bulduğum odunları yerleştirmiştim. Bir güzelde yakmıştım ev hafiften ısınıyordu. Uğraştım ve istediğim ayara getirmiştim. Bu ateş bizi sabaha kadar idare edebilirdi. Arkadaşıma bakıyordum da hiç hareket etmeden öylece yatıyordu. Bunun uyanacağı yoktu en iyisi kendim dürtmem lazımdı e doğal olarak yorgunluktan ve soğuktan halsiz düşmüştü . 
-Uyan hadi ! Odun buldum evi de ısıttım kalk bakalım . Sabah yola koyulmadan biraz da eğlenelim.
Fakat arkadaşımdan hiç bir ses soluk çıkmıyordu. Az nabzını yokladım. Nabzıda atmıyordu. Kalbide durmuştu sanırım arkadaşım soğuktan donup ölmüştü .Sırf ben odunları bulamadım diye kendisini buracıkta ölüme terketmişti ah salak kafam ne diye onu buraya getirtmiştim ne diye onu burada bırakıp odun toplamaya gitmiştim ki onuda götürmeliydim istememişti ama zorlamalıydım. Onuda götürmeliydim. Hayatım da geçirebileceğim en iyi tatil ,sonunda bana zehir olmuştu. Çok güzel başladığımız bu hafta sonu tatili büyük bir hüsranla son buldu. Çok üzülüyordum kendimi heba etmiştim ama ne fayda ve artık elimden hiç birşey gelmiyordu.
    Böyle olacağını nereden bilebilirdim ki ?
    Peki şimdi ne olacak ?

27 Eylül 2010 Pazartesi

Yeni Hayat....

   Hayatımı şu andan itibaren her anlamıyla değiştiriyorum. Kirli geçmişimi geride bırakarak yeniden doğuşuma merhaba demek istiyorum. Yapmak istediğim şey ise şuydu hiç bilmediğim bir ülkeye gidip orada yaşamak ve yeniden hayata tutunmak. Bunu tüm kalbimle istiyordum.
   Limana doğru varmıştım. Her zaman ki gibi yoluma  yapayalnız devam edecektim. Karaya yanaşan bir gemiye kaçak bir  ziyarette bulunup kendimi hiç tanımadığım bir yere atacaktım. Bu tür alışkanlıklar bir zamanlar en iyi  yaptığımı zannettiğim bir yeteneğimdi . Ben ve sırt çantamla limanda oturmuş karaya ilk ziyarette bulunan yolcu gemisine atlayıp denizlerden doğacak yeni hayatıma karışmış olacaktım. ve limana bir büyük bir gemi yanaşmıştı. Çeşit çeşit insanlar vardı içinde tatil gezisine çıkan bol paralı insanlar bende birazdan o gemiye binip onlardan biri gibi olacaktım.Gemiden inen insanların üç saat gezme süreleri vardı.  O gemiye binebilmek için bir adamın biletini çarpmak gerekiyordu .Benim gibi yalnız bir adamın ve ya oraya her halükarda girebilecek bir adamın biletini almam lazımdı. Gözümü orta yaşlarda birini kestirmiştim biletini bir çırpıta alıp o daha hiç birşey anlamadan gemiden içeri girip yerimi kapmış olacaktım. Fakat öyle birşey olmacaktı çünkü fikrimden vazgeçmiştim. Artık herşeyimi temize çekmek istiyordum. Çünkü  bir insanın benim yüzümden zor durumda kalmasını istemiyordum. Gemiye binmenin yollarını arıyordum. Yolcuların gemiye dönme saati de yaklaşmıştı. Bir ihtiyar gemiye binerken orada huysuzluk çıkardı görevlilerle laf kavgasına tutuşuyordu. Gemi görevlisi bir üst amirini çağırmak için bir kaç dakikalığına geminin önünden ayrılmıştı. Bende fırsattan istifade hızlı bir hareketle kendimi gemiden  içeri atmıştım. Sonunda gemiye girmeyi başarmıştım. ve önümde duran hayatın hayalini kurmaya çoktan başlamıştım bile .Özgürlüğün tadını sonuna kadar çıkarıcaktım. Gemi o kadar büyüktü ki o kalabalığın arasında kimse birbirini görmüyordu. Geminin her tarafını dolaşıyordum. Gemide her türlü eğlence aktivitesi vardı . insanlar paralarını saçmış doyasıya bir yolculuk geçiriyolardı. İnsanlarla anlaşabileceğim kadar ingilizce biliyordum. Avrupa ülkelerinde yaşamak için hiç bir problem yaşamazdım .Belki de hayatımın anlamını o ülkede bulabilirdim . Güverteye çıkmış hayaller kuruyordum. Hayatımın geri kalanında yaşayabileceğim hayallerdi bunlar. Önümden geçen insanlara gülümseyerek selam veriyordum. Kimseye  geminin nereye gideceğini sormuyordum. İneceğim yere kadar sürpriz olarak kalmasını istiyordum. O gemide sadece güzel bir hayatın iyi bir geleceğin hayallerine tutunmuştum. En güzel düşüncelerim güzel bir hayat ve beni o hayata sımsıkıya tutacak olan bir kadın. hayatımın tüm gerçekliğini yaşacacak kişi sanki gideceğim yerde onu arıyordum. Tanımadığım insanlara gideceğim yollculuk çok iyi gidiyordu . Usanmadan sıkılmadan her yeri geziyordum.Sanki her yerde başka bir dünya ya adım atıyordum. Biraz kırgın ve üzgündüm yine de her an kendi mutluluğumu düşünüyordum.
   Okyanusun derinlerindeydik. Sürekli denizi izliyordum. Akşam olmuştu. Bu gemide ki altıncı saatimdi her şey yerli yerinde devam ediyordu. Ta ki gemide ufak bir sarsıntı olana kadar. Sanırım gemi arıza yapmış veyahut bilmediğimiz bir şeyler oluyordu. Herkes güverteye çıkmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gemi personelleri oradan oraya koşup birbirlerine birşeyler söylüyordu. Kimse farkına vaarmamıştı fakat ben  anlamıştım.  Batıyorduk. Gemini sol uç köşesinde bir çatlak meydana gelmiş ve çok hızlı bir şekilde su alıyordu. Sanırım sert bir cisime çarpmıştık. Nasıl bir çıkışa varacaktık çok merak ediyorduk .Gemiden anons yapılıyordu. Kimsenin panik olmamasını ve birazdan suya inecek finikelere binmemizi söylüyolardı. Söylediğim gibi de olmuştu gemi içten içe batıyordu. O kadar hızlı şekilde su alıyordu ki bazı yerlerinde delik açılıp oralardan da su almaya başlıyordu. Bense daha yeni hayatıma doğru düzgün başlamadan en kötü anımı yaşıyordum. Bu kadar insana yetecek kadar finike yok gibi gözüküyordu. Sinyalle yardım almaya çalışıyorlardı. Ben panik halinde değildim çünkü hepimizin kurtulacağına inanıyordum. ve birden sağ alt köşeden gemi patlak verip sağa doğu yatıyordu. Anladığım kadarıyla gemi ters dönecekti ve çoğu insan geminin altında kalacaktı. Kadınlar ve çocuklar hemen finikelere bindirilmişti. Bende batmadan önce oradan kurtulmaya çalışıyordum. ve olan oldu gemi ters döndü  çoğu insan geminin altında kaldı bu insalardan biri de bendim.Yardım bir an evvel gelmediği taktirde havanın soğuk olmasına karşın ya beklemekten yada soğuktan ölüp gidecektik. Derin bir nefesle su yüzüne çıkmıştım artık gelecek yardımları bekliyordum.
   Bir kaç saat geçmişti. Etrafımda soğuktan donan insanlar vardı ve yüzme bilmeyen çoğu insan denizin dibine sürüklenmişti bile .Bense daha fazla dayanamıyordum. Bir an önce yardım gelmezse ,deniz benim başlamak istediğim hayatın son hatırası olacaktı. Daha fazla dayanamıyordum artık kendimi bırakıp asıl hayatım olacak öbür dünyaya kendimi bırakmış olacaktım. Yalnız geldim yalnız gidiyordum bu dünyadan. Geçirdiğim güzel saatler için Tanrı'ya son dualarımı ediyordum. ve kendimi okyanusun dibine doğru bırakmıştım içinden geçen son sözler şu oldu;
         Daha seni bulamadan kaybettim okyanusun en dibinde, seninle yaşayacak neyi hak ettim ki...


 

26 Eylül 2010 Pazar

Takipçi...

  Bir Pazar sabahıydı.  Bugün hava  oldukça güzeldi. Güneşli sıcak bir hava vardı. Sabahın köründe ve ben yine sokaklardaydım ne diye zamanımın büyük bir kısmını sokaklarda şehri dolaşarak gezerdim bilmiyordum. Yine de hergün gezip dolaşmak istiyordum. Fakat keyif alamıyordum hiç bişeyden. Bugün bir başkaydı. Bugunün farklı geçmesini istedim. Diğer günlerden farklı birşey yapmak istiyordum. Değişik bir şey yapmalıydım. Düşündüm düşündüm ve sonunda ne yapacağımı bulmuştum. Bugün hiç tanımadığım bir insanın akşama kadar takip edip ne yapıyor ne ediyor gününü nasıl geçiriyor akşamı nerede bitiriyor. Takip edip neler yapacağını görecektim. Sadece bir günlüğüne bu çılgınlığa katlanıcaktım. Eğlenirmiyim bilemiyorum .İlk önce kendime bir insan seçmeliydim. Ansızın birini yakalayıp onu bugünkü takibime alacağım. ve neler yapacağını göreceğim.En güzel taraf ise o insan bunların hiç birini ne görecek ne de anlayacaktı .Artık kendime takip edeceğim bir insan seçmeliyim.
   Caddenin sağ köşesinde ki bir dükkandan güzel orta boylarda sarı saçlı güzel bir kadın beliriverdi. Sanırım kuaförden çıkmıştı. Bugun kü güzelliğini hazırlamış ve gününe başlamış olacaktı. Özellikle üzerinde gri ve beyaz tonlarında kıyafetler vardı. O güneş renkli saçlarıyla da çok uyumlu olmuştu.
   Güzel bir binadan içeri girdi. Sanırım burası iş yeri değildi. Her halde Pazar günü olduğu içinde çalışmıyordu. Ben ise dışarda onun çıkmasını bekliyordum. Nerede kaldı bu kadın.Hele şükür çıkmıştı. O binada iki buçuk saat kalmıştı beklerken ne de çok sıkılmıştım. Bakalım bundan sonra nereye gidecekti. Güneş saçlı kadın caddede ki tramvaya bindi. Bende onunla birlikte bindim. Yan taraftaydım. İşin kötü tarafı yüzünü çok net göremiyordum bir de güneş gözlüğü takıyordu. Yine de saçlarından asla onu tanımayıp kaybetmezdim.
Bir kaç durak sonra indi. Önümüzde büyük bir alışveriş merkezi duruyordu. Galiba oraya girecekti. Girdi de bakına bakına geziyordu . Yürüyen merdivenle üst kata çıktı. Bir giyim mağazasına girdi .Bende o sıra dışarı da beklemiş sağa sola bakıyordum. Kendine bir kaç elbise aldı. Bir kaç mağaza daha gezdi ne var ne yoksa bakıyordu erkek kıyafetleri de bakıyordu parmağında ki yüzüğe de bakacak olursak bu kadın evli biriydi. Güzel bir mağazadan iki tane kareli gömlek bir de pantolon almıştı. Girdiği bir mağazada çok vakit harcıyordu. Torba torba alacaklarını  almıştı da benim de hiç mi hiç farkıma bile varmıyordu. Uzun bir sürenin ardından alışveriş merkezinden dışarı çıkmıştık. Hava kararmıştı. Güneş saçlı kadının peşinden giderek akşamı da getirmiştim. Bakalım bundan sonra bir yere uğrayacakmıydı. Yoksa direk evine mi gidecekti . Gözlerim hala kadının üzerindeydi. Bundan sonra nasıl hareket edeceğini çok merak ediyordum. Yine cadde üzerinden bir tramvaya bindi. Sabah çıktığı kuaförün yakınlarında inmişti. Sanırım evinin yolunu tutacaktı. Tabi ki öyle olmadı. Bir sokaktan içeri girdi ve o sokakta bulunan bir markete girmişti sanırım meyve ve sebze alacaktı dediğim gibi de oldu bir kaç kilo elma ,domates ,biber ,fasule, patlıcan evin ihtyacı olan tüm ürünleri almıştı. Marketten çıkıp dümdüz yürüyordu. Sağ sokaktantan dönüp devam etti. Bense kadına öyle bir dalmıştım ki neredeyse evinin içine kadar girecektim . Beyaz bir binadan içeri girdi. Binaya doğru düzgün bile bakmadım. sanırım evine gelmişti. Güne güzel başlayıp güzelde bitirmişti. Gereken ne varsa tek başına yapıp  o günü dolu dizgin geçirmişti. Bense bugünü yine yok yere akşam etmiştim .Biraz daha dolaşıp evime gidecektim. Uğramam gereken bir kaç yer vardı. Sonra sıcak yuvama bugunde kavuşmuş olacaktım.
  Anahtarımı cebimden çıkarıp evden içeri adımımı attım. Eşim her zaman ki gibi mutfakta yemek pişiriyordu. Mutfaktan güzel kokular geliyordu. Gidip bakmak istedim. Dünya güzeli güneş saçlı bir kadın vardı içeride. ve bana sıcak bir gülümsemeyle hoşgeldin dedi. -Sana hediye aldım umarım beğenirsin . Ben ise bembeyaz olmuştum. Çünkü bütün gün takip ettiğim kişi bir an olsun tanıyamağım yıllardır birlikte yaşadığım hayat arkadaşım çıkmıştı. Bütün gün takip ettiğim kadını tanıyamamıştım. Ki ben bütün gün boş boş gezerken günümü garip bir olayla atlatmaya çalışırken . Dünyalar güzeli kadınımı akşama kadar tanıyamamıştım. O ise bütün gününü ailemize yararlı olacak şekilde geçirmişti. Kendimden hiç bu kadar utanmamıştım.
   Saçların çok güzel olmuş hayatım dedim .Ne zaman boyattığını sordum.
- Hep böyleydi zaten... dedi. ve bittim.

24 Eylül 2010 Cuma

Nereye Böyle...

   Her zaman ki gibi yine canım sıkılıyordu.Havanın çok soğuk olmasından dolayı biraz da üşüyordum. Az uyamak istedim saat de çok geç olmuştu zaten ,uyku bana iyi gelirdi. Yatakta dönüp duruyordum gözüme bir gram uyku düşmüyordu. Zamanı öldürmek için en iyisi dışarıya çıkmalıydım. Biraz kafamı boşaltıp evime dönerdim. Hava soğukta olsa temiz havanın iyi geleceğini düşünüyordum.
   Arabama atladım ve şehri dolaşmaya başladım. Kısa bir süre gezdikten sonra araba da beni boğmaya başladı. En iyisi yürümekti adım adım sokak sokak yürümek. On on beş adım ilerledikten sonra sağımda bulunan yeşil binaının ilk katından bazı sesler duymaya başladım. İşin garip tarafı ışıkların kapalı olmasıydı. Ama ben içeriden garip sesler duyuyordum saat gece yarısını gösteriyordu. Havada çok soğuktu. Bulunduğum bölgede fazla insan yaşamıyordu bu nedenle cadde ve sokaklarda pek fazla insan görmek mümküm değildi. Boyumun yetiştiği kadarıyla göz ucuyla pencereden baktım. İçeri de iki tane adam vardı simsiyah giyinmiş biri uzun boylu biri de  kısa boyu iki tane adam duruyordu. Ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordum. Kısa boylu adam elinde siyah bir torbayla çıkmış sol kaldırıma parkedilmiş siyah renkte büyük bir arabaya elindeki torbayı bıraktı. Uzun boylu adam ise hala içeride birşeylerle uğraşıyordu. Sanırım bu adamlar hırsızdı ve bu evi soyuyorlardı.
   Evde değerli olan olmayan ne varsa almış torbanın içersine doldurmuşlardı ve onları evden çıkarıp arabaya yüklüyolardı.. Peki ben bu durumda neden onları izliyordum. Ne için  hiç birşey yapmıyordum. Oysa ki onları polise ihbar edebilirdim. Ya da yüksek sesle hırsız var diye bağırabilirdim. Fakat yapmadım yapmak da  istemedim.
   Hızlı bir hareketle torbaları arabaya yükleyip içine bindikten sonra oradan bir an önce gitmeye çalışıyorlardı. Bunu da hiç birşey olmuyormuş gibi soğuk kanlılıkla yapıyorlardı.Amaçlarına da ulaşmışlardı.Araya binmiş oradan uzaklaşıyorlardı.  Bende on metre geride duran arabama atlamıştım. Onları takip edecektim . Peki ne diye takip edecektim işte bunu bilmiyordum. Acaba çaldıkları eşyaları ne yapacaklardı şu an nereye gideceklerdi hiç bir fikrim yoktu yine de takip etmeye devam ettim. Benim onları izlediğime de anlayamamışlardı. Sahil yoluna doğru gidiyorduk. Her halde evlerine gidip çaldıkları eşyalarla keyif çatarak ve sabaha neler yapacaklarını planlıyorlardı.  Neden insanoğlu çalışıp kazanmak istemezken böyle kirli bir yola baş  vururdu. Hayata böyle mi tutunmak vardı.  İnsanların canına malına gasp ederek mi mutlu olacaklardı. Bu  kötü bir tercih ve onların seçimiydi. Ben sadece kendi hayatımı düşünmeliydim.
   Sağ tarafa doğru sahil tarafına arabayı park etmişlerdi. ve araba da ki torbaları da yere indirmişlerdi. O torbalarla gecenin bir yarısı ve denizin kıyısında ne yapacaklardı çok merak ediyordum. Arabamın içinde onları izlemeye devam ettim. Uzun boylu adam torbanın içerisinden çıkardığı telefonu denize fırlatmıştı. Kısa boylu da torbadan bir eşya çıkardı o da onu denize fırlatmıştı. Birer birer eşyaları torbadan alıp denize fırlatıyorlardı. Kahkalar içerisinde çaldıkları ne var ne yoksa denize fırlatıyorlardı. Onların yanına gitmek istiyordum. Hızlı bir şekilde arabadan inip sakin bir halde yanlarına gidip tek birşey söyleyecektim. Neler olup bittiğini o zaman anlardım işte ,artık yanlarındaydım. Beni bir an da karşılarında görünce biraz panik oldular ve kaşlarını çatmış dik dik gözlerimin içine bakıyorlardı. Şimdi ne olacaktı peki ? Ben söyleyeceğimi söyledikten sonra artık neler olacağını tahmin bile edemiyordum. Onlar birşey söylemeden direk lafa girdim. Beyler! Siz bu eşyaları çaldınız yabancı bir evi sömürmüzdünüz peki elinize ne geçti.
 Alaycı bir tavırla verilen cevap şu oldu;
Atıyoruz ya...

23 Eylül 2010 Perşembe

Sessiz ve Sonsuz...

   Nerdeyim şu an ? Neden etrafımda birşey göremiyorum. Beni buraya kim getirdi ve ben burada ne yapacaktım. Korkmuyordum sadece neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
  Gökyüzüne sağa sola her yere bakıyordum . Burası neresi, bir türlü çıkartamıyordum. Şu an saat kaçtı acaba ?
Burası ne bir çöl ne bir kent ne terkedilmiş bir kasaba ne de uzay boşluğuydu. Hiç birşeyin olmadığı bir boşluğa düşmüştüm. Fakat yürüyebiliyordum . Yürüdüm yürüdüm sadece ileri doğru gidiyordum. Gittiğim mesefe hep aynıydı. Boşuna ayaklarımı yoruyordum. Burada ne yapacağım nasıl çıkacağım hiç bir fikrim yoktu. Buraya nasıl düştüysem buradan çıkılacak bir yol  da vardır elbet .Baktıkça  anlam kazanmaya başladı içine düştüğüm bu boşluk sanki ileride birşeyler kıpırdıyordu. Ona doğru koşmaya başladım. Vardığımda ise o cisim çoktan kaybolmuştu.
   Birşeyler hareketlenmeye başladı önümde bir el bir ten bir canlı uzatmıştı bana sol kolunu. tuttum aniden o narin elleri ama o güzel eli olan varlığı göremiyordum. O  kadar beyazdı ki sadece tek kolunun bana nasıl bir heyecanla değdiğini hissetmiştim. Birşeyler söyledikce bağırdıkça ondan cevap alamıyordum . Neden kendisini göstermiyordu  sadece sol elini uzatmıştı. Acaba beni buradan alıp götürecekmiydi. Bu sonsuzluktan kurtacakmıydı bilmiyordum. Birden avuçlarımın içinden o beyaz tenli yumuşak  el yavaşça kaymaya başladı. o da beni burada yapayalnız bırakmıştı peki amacı neydi neden anlık bir hareketle ellerini çekip aniden uzaklaştı . Burası git gide garip bir hal almaya başlıyordu. ve içime amansız bir korku düştü . Nasıl çıkacaktım buradan sorular sorular ve yanıtlarını bulamadığım sorular hepsi kafamın etrafında dönüp dolaşıp aynı yere varıyordu. Buradan bir an önce çıkmak istiyordum koştum koştum sürekli koştum yorulmadan son nefesime kadar patlayana kadar koşuyordum. Sonunda amacıma ulaşmıştım galiba çünkü ileri de  rengarenk de bir şehir duruyordu .Hele şükür kurtulacaktım bu kuytu köşeden sonunda bende özgürlüğümü yaşayacaktım kendi dünyamda, çünkü buradan çıktığım an o şehri mutlu bir halde geziyor olacağım.
   Daha da hızlı koşarken birden sert bir cisime çarpıp yere düştüm. Ayağımı da hafiften yaraladım. Tanrıya şükür kötü birşeyim yoktu. Ayağa kalkıp  nasıl bir cisme çarptığımı  görmek istedim. Çarptığım bu sert cisim, kahverengi ahşap bir kapıydı. Nereden çıkmıştı bu kapı ? Birden önüme ansızın nasıl çıkıverdi. Bunun cevabını öğrenebilmem için kapıyı açmam gerekeceğini düşündüm. Kapı kilitlimiydi acaba ? veya kapıya vurursam birileri tarafından açılacakmıydı bilmiyordum. Dakikalarca kapıya vurdum . Ne gelen vardı ne giden bu uçsuz bucaksız yere kim gelip bana kapı açacaktıdı .Hayret benimki de laf işte .Kapıyı açabilmem için topmağını çevirmeliydim.Çevirdiğin an da büyük bir ihtimal açılacaktı. Bütün gayretimi ve cesaretimi toplayıp topmağa dokundum hafiften çevirmeye başladım. Kapı yavaş yavaş açılıyordu. ve  ben daha ne olduğunu anlamadan çok hızlı bir halde o sonu görünmeyen boşluğa doğru yuvarlanıyordum. Ben  kendi ölümüme düşüyordum. Aşağı doğru telaşlı ve hızlı bir şekilde düştükçe bunun sonunun nereye gideceğini anlamaya başladım. Buranın sonu sonsuz bir uçurum ve beni ölüme götüren anlamsız bir boşluktu.
   ve bir çarşamba sabahı, korkunç bir halde anlayamadığım o garip  rüyadan uyanmıştım.
  

22 Eylül 2010 Çarşamba

Killer

   Cebimde her zaman ki gibi , bir kuruş bile metelik yoktu. Üzgündüm ve sağlıklı düşünemiyordum. Hayattan da kopmuştum. Biraz  agresiftim hemen alev alıyordu sinirlerim ve bu nedenle ister istemez olmayacak olaylar   da kaçınılmaz oluyordu.
   Yolun ortasında boylu boyunca  bir adam yatıyordu. Etrafını ise bir sürü insan sarmıştı.Telaşlı gözler ve sağa sola koşuşan tedirgin insanlar vardı. Çünkü yolun ortasında yatan adam vurulmuştu. Gördüğüm kadarıyla kalbine iki el ateş edilmişti. Bir kaç dakika can çekiştikten sonra da kötü bir şekilde hayatını orada yitirmişti. Üzerinde beyaz çizgili gömlek ,siyah keten bir pantolon ve siyah da kunduralar vardı. Bilmiyordu ki bu onun son kez giyebildiği ütü kıyafetleriydi. İnsanlar bir haber olmuş oraya gelebilecek sağlık ekiplerini bekliyordu. Cesedin üzeri ötülmüş ve tanıyan tanımayan çoğu insan başında hayır duası okuyordu.İnsanların akıllarında soru işaretleri vardı ve birbirlerine bu adamı kim vurdu diye cevabını asla doğru düzgün öğrenemeyecek sorular soruyorlardı. Polisler ve sağlık ekipleri sonunda oraya ulaşmışlardı .Ama artık çok geçti. Orada hayatını yitirmiş boylu boyunca  bir insan yatıyordu.
   Peki bu adam kimdi ? Neden öldürülmüştü ? Kimin nasıl bir  derdi vardı bu adamla ? Bu kadar gaddarlaşacak canileşecek ne vardı ? Son nefese kadar sürebilecek ne olabilirdi . Bu adamı kim vurmıştu ?. Hiç kimse bu soruların yanıtlarını bilmiyordu. Artık onu gören insanların son bakışları olarak kalmıştı bu hatırlanmak bile istenmeyen  kötü  olay . Esas soru ise ben neden bu kadar pişmandım. Bunlar hep kafaları karıştıran soru işaretleriydi.
   -Sahi ya o adamı ben vurmuştum.?
   Peki ne diye o adamı öldürmüştüm.
    Hatırladım.
Onu öldürme sebebim. İnsanların elinde veya cebinde olduğu zaman mutlu oldukları çok fazla olunca daha da mutlu oldukları onunla istediği herşeyi elde edebildiği sahip olmak istediği ne varsa ulaşabildiği  ,olmadığı zaman ise bir insanın hayatına son vererek , günah torbasının içine batana kadar cahilleşe bildiği  dikdörtgen bir kağıt parçasıydı bu ,gerçek tabiryle ise paraydı. Bu eski dava alacak verecek hesabıydı. ve bir insanın ölümüne yol açmıştı.Bir insanın sonunu bu dikdörtgen kağıt parçası belirledi. Artık iş işten geçmişti ve geriye kalan ise masum bir insanın son nefesiydi.
   -Düşünüyorum da peki şimdi ne olacak ?

21 Eylül 2010 Salı

Kimsin Sen...

     Yavaş yavaş akşam oluyordu. Bir iş görüşmesinden çıkmış evime doğru ilerliyodum.Açta değildim. Mesefeyi kısaltmak için caddeden gitmek istedim. Sol kaldırımdan mesafeli adımlarla evimin yolunu tutmuştum. Sadece yürüyordum birinci direk ikinci direk ağaç trafik lambası derken adımlarım biraz daha hızlanıyodu. Hava iyice kararmıştı ve yağmurun başlayacağına işaretti.
   Sarı binanın sol köşesinde ,deri ceketli siyah kasket takan uzun boylu bir adam bekliyordu. Birden gözlerini bana doğru çeviriverdi. Bakışları o kadar keskindi ki sanki benimle konuşuyor gibiydi. Bende ona göz ucuyla yarım bir bakış attım.Yürüyordum ,artık o siyah ceketli adam artık benim gerimde kalmıştı. Sadece anlık bir bakış olmuştu bana göre, onun bakışları ise öyle olmamış bunu yürürken anladım. Kafamı hafiften geriye doğru çevirdiğimde onun da peşimden geldiği gördüm Ne oluyordu ? Bu adam kimdi ? Kafamda soru işaretleri anlamsız benimsemeler dönüp duruyordu. Ne diye beni takip ediyordu ne istiyordu benden. Hiç birşey bilmiyordum.
   Yağmur ufaktan çiselemeye başladı. Adımlarımı hızlandırırken o bana daha çok yaklaşıyodu. Ya dönüp kimsin sen diye soracaktım . Ya da adam kendi yolundadır benimle işi olmaz birazdan sol köşeden dönüp kendi yolunu tutar diye umuyordum. Bu kovalama git gide benim açımdan daha korkunç bir hal almaya başladı. Ve kararımı vermiştim. Dönüp arkama kimsin sen! diye soracaktım ne olacaksa olsun derdi neymiş anlamalıydım. Ani bir hareketle seri bir şekilde dönüverdim. Alnımda büyük bir acı hissettim .Elimi başıma doğru bir attım ve kanlar içersindeyim. Kaşım yarılmış alnımda feci bir şekilde şişmiş haldeydi. Acılar içerisinde kıvranırken aklıma o deri ceketli adam geldi .Sahi ben onunla konuşmak için arkamı dönmüştüm. Peki o şimdi neredeydi. Etrafı seyretmek istedim .Gökyüzüne doğru baktım .Hava aydınlıktı ve yağmur da yağmıyordu. Kolumu kaldırıp saatin kaç olduğuna bakmak istedim .Saat daha öğleni bile geçmemişti. Peki o adam kimdi ? Ben ne diye kaçıyordum.
   Anladım ki ne peşimde bir adam var ne de ben iş görüşmesinden geliyorum. Adım adım kaçtığım, ise uzunca trafik lambaları  ,ağaçlar ve sokak direkleriydi. veyahut kendi gölgemden kaçmak istiyordum.Tam olarak anlayamamıştım. İş görüşmesi diye  de çıktığım yer ise yolunu hiç bir zaman bulamayacağım ıssız bir köşede kendi çarkıyla dönen bir aile lokantasıydı.
  Yine de ben, o deri ceketli adamın kim olduğunu  merak ediyordum.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Yine Ben (Deneme)

Günün gecesi oldukça karanlık, aslında beklenmedik bir hava var gökyüzünde ben adımlarımı balkona doğru yönlendirirken gökyüzüne doğru bakmak istedim beklenmedik hava güneşin doğuşuymuş halbuki ben zamanın aktığını bilemezken hala gökyüzünün simsiyah olduğunu zannediyorum ben ne yapıyordum ne yaptığımı da bilmiyordum bugun günlerden neydi hangi aydayız kafam da soru işaretleri çatışıyordu. hiç birşey önemli değildi artık hayatta  sadece onu düşünüyordum kimliğini öğrenemeğim zamanlarda...

ilk yazı kısa ve sade
...