30 Aralık 2014 Salı

Gökyüzü

Hayatı gibi erguvana boyadığı sırça köşkünden, bir kaç adım ileriye doğru adım atarken öylece duruyordu.  Nefes almak için biraz soluklanmaya ihtiyacı var. Bu sabahın ilk insanı olmak istiyordu. Fazla yapılı büyük biri değildi. Diz kapakları yere 15 cm civarındaydı. Kalbi, şehrin bütünlüğü gibi kırık ve kalabalıktı.  Gözleri, gökyüzünde ki yıldızların yalnızlığı gibi sade ve belirgindi. Her sabah olduğu gibi, bıçağın kendi yüzünü gördüğü parlak sol yansımasına, bocaladığı zeytin ezmesini francala ekmeğini üzerine dalganın denize vurduğu gibi sert ve darbeli şekilde yerleştirdi. Çilek reçelinin tatlı kıvamıyla da birleştirince, tek bir hamlede ekmeğini birbirine kenetleyerek iç hamur kısımlarını yapıştırdı. Lezzet bütünlüğüne karışan francala ekmeğini avucuna yerleştirerek dışarıya doğru, gökyüzünü seyretme yolculuğuna çıktı. Her gün büyük bir tutkuyla, eski bir alışkanlık gibi seyrediyordu gökyüzünü. Yalnızlığı ve kalabalığı yüreğinde aynı anda hissedebiliyordu. Gökyüzünde ki bulutları o iç açıcı derin maviliği ve sonsuz yoğunluğu hiç bitmeyecekmiş gibi seyretmek  onun için farklı bir ayrıcalıktı.  İstediği mutluluğu, ve o garip mutsuzluğu gibi hep arka cebinde taşıyordu. Kırılmış ve naif yüreğini susturacak tek yol, kendi mutluluğunu kalbinin üzerine dokundurduğu an başlayacaktı. Üzülmelerin telaşında yoğun bir savaş verirken, dayanamıyordu. Sadece düşüncelerini şehit etmekten başka bir şey yaptığının farkına varamıyor ve fazlasıyla yorgun düşüyordu.

Gökyüzü bugün, dilenen en güzel dileklerin yerine gelmemesi kadar umut doluydu. Saçları rüzgarın göğe savurduğu yer yüzü atıklarının belirsizliği gibi dağınık ve kimsesizdi. Bugün her normal günden daha farklı olmasını dileyerek uyanmıştı. Francala ekmeğini arasına sürdüğü zeytin ezmesi ve reçelden yarım lokmalık bir ısırık daha aldı. Hayalleri kadar güzel ve büyük görmek istiyordu dünyayı. İhtiyacı olduğu kadarını alıp yetinmek bile onun için yeterliydi.  Bugün gökyüzünü seyredip tüm yaşananları unutarak sonsuzluğun yoğunluğunda kaybolmak istiyordu Aysız bir gecenin karanlığı gibi, güneşin sonsuz parlaklığı gibi zıt kutuplarda kendisine yol arıyordu. Düşlerinin peşinden ilerleyerek ardına bakmadan yürümek en büyük isteğiydi. Gökyüzüyle benzer yanları yok değildi tabi. İkisine bakarken  o derin sonsuzluğu, gündüzün açık mavisini, gecenin koyu laciverdini ve havanın bulanık karamsar griliğini şeffaf gözlerinde net bir şekilde görebiliyordu. Bugün hayattan alacağı bir gün daha vardı.

Her şeyden sorumsuzca uzaklaşmak istiyordu. Hayallerinin ötesine çıkmış olduğu tüm yolculukların artık sonuna gelmek istiyordu. Herkes gibi o da kabahatliydi. Ama üstesinden gelebilir. Sevdiklerinin yanında olmak ona güç verebilir.

Bugün gökyüzünü seyretmenin doyurucu güzelliğinin tadına fazlasıyla varamamıştı. Zeytin ezmeli çilek reçeli karışımlı, yarım francala ekmeğinin bile artık sonuna gelmişti. Gökyüzünden tek bir istediği vardı. Yerine getirilmesi gerekilen naif bir istek; Gözyaşlarının yanında sade bir ten soğukluğu gibi akacak olan, yağmurun yağması…

tk;unutulmaması gereken söz ‘Artık çok geç diye vazgeçme. Ne hayallerinden ne de sevdiklerinden.’

öyle yapılmalı

1 yorum: