Buralar olabildiğince büyük ve geniş bir yüz ölçümüne sahip,
dünyanın tepesinde bir yer. Yeşille
toprak kokusunun gökyüzüne nam saldığı eşsiz vadi. Bulutları kadar güzel olan
mavilikler. Zeytingöz’de her şey kar tanesinden yapılır. Kar tanesinden evler,
kar tanesinden sokaklar, kar tanesinden eşyalar ve kar tanesinden her şey.
Burada insanlar genellikle huzurludur. Veya bazı zamanlar, ya da hiç.
Burada, hayal kırıklıklarını, hayal kuranları, masumane
dükkanını, vicdan parçacıklarını, beklemeyi sevmeyen bekleyeni, hiç bitmeyen umutları, unutma
anayasasını, renkleri ve nicelerini
bulabilirsiniz. Benim kim olduğumun ise
pek bir önemi yok. Sadece ‘hiç’ veya anlatıcı da diyebiliriz. Adı olmayanların
listesinde ki ilk isim.
Sabah, saatlerin erken diye tabir ettikleri bir zaman
diliminde uyandım. Kar tanelerinden yapılma, kar taneli ballı tereyağı, kar
taneli bal çöreklerini ve bir miktar vicdan parçacıkları soslu melemenin
keyfine varabilme adına sofraya oturdum. Kar taneli çayıma iki adet kar tanesi şekeri
atıp karıştırdım. Zeytingöz’de bu sabah,
soğuk bir hava hâkimdi. Ve gökyüzünden vuran güneş alınlarımızı parlatırcasına yakıyordu.
Kahvaltı ettiğim sırada içeri, hayal kuran ile hayal kırıklığı
girdi ve her zaman olduğu gibi aralarında ufak çaplı bir gerginlik vardı.
Sürekli hayal kuran, yine kurduğu hayallerin en güzel yerindeyken, hayal
kırıklığı hayallerin içine dalıp büyük bir hezeyana yol açardı. Hayal kırıklığı
yine hayal kuranın hayalinin en tatlı yerine girip her şeyi mahvetmişti. Hayal
kuran ile hayal kırıklığı sürekli bunun dalaşını yapardı. Ve sonuç hep
berabereydi. O sıra kapı ardı ardına altı kere çaldı. Tam altı kere, Kapının, ufak bir pencere ışığı girebilen
noktasından kapıda kimin olduğunu görebiliyordum. Kapıda, telaşlı bir şekilde
beklemeyi sevmeyen bekleyen vardı. Gerçekten de beklemeye hiç tahammülü yoktu
ve bu durumu hiç sevmiyordu. Bende ona büyük bir iyilik yapıp, kapıda biraz
daha beklemesine yardımcı olarak kapıya bakmadım. Özellikle kapıda bekletilmekten oldukça
rahatsızlık duyuyordu. Biraz bekledi,
ardından biraz daha bekledi, bekledi ve bekledi. Görevini yerine getirdikten
sonra, büyük bir öfkeyle kendini uzaklara götürdü. Ne zaman döner bilinmez. O
sadece Zeyingözden giden, beklemeyi sevmeyen bekleyenlerden bir tanesiydi. Öyle de kaldı.
Adım atmayı sevdiğim için yürüyüşlerden birine çıktım. Pembe yanaklı kar
toplarıyla oynayan çocuklara uzaktan baktıktan sonra, yürümeye devam
ettim. Yürümeye devam ederken hep aklıma
gelenleri düşündüm. Sonra tekrar yürümeye devam ettim. Kar taneli, tepeleri
geçtikten sonra karşıda hiç bitmeyecek olan umutların, limanda ki
bekleyişlerine şahit oldum. Biliyordum ki onların denizleri hiçbir zaman
gelmeyecek. Olsun umutlar hiçbir zaman tükenmez.
Biraz mesafe kat ettikten sonra, ta uzaktan dallarının bile ne kadar üzgün
olduğunu görebildiğim bir ağaç gördüm. Sohbet etme amaçlı yanına vardım.
Merhaba dedim ağaca. Merhabama rüzgarla beraber hoş bir esintiyle karşılık
verdi. Neden bu kadar üzgün olduğunu sordum ve büyük bir üzüntüyle ağaç;
dökülen yapraklarının gittiğini ve bir daha geri dönmeyeğini söyledi. Bende ona telkin amaçlı; Giden yapraklar
diğer mevsimlerde geri döneb…. Yerine yenisi geleb…. Demeye kalmadan tohumlarından
geldiği doğduğu topraklara, geri dönerek bir anda yok oldu. Elma ağacı için üzülmüştüm, peki o benim için
üzülmüş müdür acaba?
Çiftlikte ki, kar tanelerinden yapılma kümeste yaşam süren, horoz, tavuk ve civcivler
birliği aralarında bir şeyler konuşurken, Horoz; burada en çok kimler ağlar?
Tavuk; birileri. Sence, bence sadece bir kişi.
Civcivler, ikisinde doğruluk payı var. Benim ise bildiğim tek şey, birilerinin
haklı olduğunun doğruluğu. Ardından, unutma
anayasasında ki değişiklikler hakkında fikir ayrılıklarına düştüler ve önerilerde
de bulunarak konuşmalarına devam ettiler.
Zeytingözde hayat hiç olmadığı kadar adildi. Veya bazı zamanlar. Ya da hiç. Seyrederken
yalnızlığı, boynuma bir kelebek kondu. Artık uçuş zorunluluğunun kalktığını ve kondukları yerde uzun süre kalabileceklerini,
orayı hiç terk etmeyeceklerini söyledi. Bende buna gerek olmadığını söyledim.
Hazır yürüyorken, masumane dükkanını da ziyaret etmek
istedim. Kendime biraz masumluk katabilir ve daha iyi görünebilirdim. Oraya ne
zamandır uğramamıştım. Uzaktan gördüğüm kadarıyla masumane dükkanı açık
değildi. Gidip buranın neden kapalı olduğunu sordum. Öğrendiğim kadarıyla,
masumane işletmecisinin artık masumluk dağıtamadığını, bundan yorulduğunu ve
artık emekliye ayrılma kararının geldiği söylendi. Masumane dükkanının o eski tahta kapısını ve
yanından hiç ayırmadığı gıcırtı sesini artık hiç duyamayacaktım.
Dönüş yolunda, bir kuzucuğa rastladım. Es geçtim. Tatlı bir kuzucuğa benziyordu. Her an
sevilebilme tehlikesi vardı. Zeytingözde
böyleleri hep olur.
Kar tanelerinden olma hayatlar, her renge tabiiydi. Her gün yeni bir mevsim,
yeni bir heyecan, güzel gözlerin
ardındaki yalan ve onun yatağına giren yaşamlar, çaresizliğin ardında ki hiç bitmeyecek olan
çete kavgaları. Ve ardında ki o büyük b o ş l u k l a r.
Zeytingözde herkes mutlu olmayı hak eder. Öyle olmaları lazımdır. Mutluluk
burada ki insanları sonsuz güzelliklere ulaştırabilir.
Mutluluk paylaşılabilir.
Ve Zeytingözde hiç bir zaman değersiz kılınanlara, sığınmazlar.
Köşede iyilik yapanlar ve onun tayfası tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Bugün Zeytingözde anlamlı bir günün yıl dönümüydü. Tüm kalabalık bu yıl dönümünü kutlama adına gökyüzüne doğru bakarak, anın tadını çıkarmaya çalıştı.
'' Kulağıma biri fısıldadı, sanırım rüzgardı.''