10 Ağustos 2018 Cuma

Uk-de.

Buraya kendimi ve yalnızlığımı bırakıyorum.

Üstümde koca bir gölge, hayat ağacının tam karşısında oturuyorum. Dalları tüm dünyayı kucaklayacak büyüklükte, uzunluğu aya merdiven dayayacak kadar. Gövdesi yaşlı bir köpeğin yüzü kadar eski ve buruş buruş, asırlar önce terk edilmiş kasaba yalnızlığı gibi kimsesiz. Hayat ağacı: bir zamanlar mezarların üstüne gölge ederdi. Gündüz ağlamaların, yakayışların ve geceleri sessizliğin bir parçasıydı, rüzgar hariç... Issızlığın ortasında öylece duruyoruz. Buraya kendimi gömmeye gelmiştim. Her şeyi geride bırakıp yüzleşmeye ve bana buraya kadar eşlik eden iyi ve kötü hatıralarımı toprağa gömerek sonsuzluğa gidecektim.

Şimdi ellerimi toprağa gömüyorum, ardından hayatım boyunca peşimi bırakmayan, hatırlamak istemediğim, fakat o her kötü anda karşıma çıkan, hafızamdan silinmeyen anıları hızlıca toprağın akışına yolluyorum. Yarım bıraktığım tüm işleri, eksik kalan tüm hayallerimi, yapmak isteyip yapamadığım bir hevesle başlayıp bitiremediğim, içimde ukde olarak kalan her şeyi yavaşça buraya gömüyorum. Kuruntular, kalp kırıklıkları, öfke, ihanet, vazgeçiş ve kontrol edemediğim tüm duygular artık toprağın altında ve benimle olmayacak. Onlara veda etmenin zamanı çoktan gelmişti. Ve sadece bir organ olarak içimde beslediğim atar damar, nefes almamı sağlayan ve beni hayatta tutan ama unutalı çok olan kalbim seninle de vedalaşıyorum. İçime dert olan tamamlayamadığım ve yarım kalan o kadar çok kırgınlığım var ki hepsini buraya bırakıp unutulmasını sağlayacağım. Günahlarım ve hayallerim toprağın altında sonsuza dek kalacak. Hayatın benden aldıklarını buraya gömmenin zamanı gelip geçiyordu bile. Ve hayat ağacının gölgesi öyle büyüktü ki en keskin rüzgar bile dallarını hareket ettiremiyordu, çekip gidemiyorlardı buradan sonsuza dek burada beraberiz artık, çünkü toprağın altında hepimize yetecek kadar yer var...

Rengarenk hayatın ardında çok fazla koyu renkle iç içeydim. Kalbim bu çarpışmayı daha fazla kaldıramazdı. Ona bu kötülüğü yapamazdım. Çok fazla hasarlı bölgeye sahip olsa da benim de bir kalbim vardı, beni bırakalı uzun zaman olmasına rağmen. Onu arayacak gücüm yoktu ve gittikçe birbirimizden uzaklaştık. Susmak saklamak mı yoksa söylemek istememek mi? Hep bunu aradım. Ardımda çok fazla acı vardı ama hiç iz bırakmadım. Bu yük gittikçe ağırlaştı ve benden çok şey aldı. Küçükken annem hep erken yat erken kalk derdi. Hayatımın büyük bir bölümü uyanıktım ve hep uyanık kalmak zorundaydım. Tükenen hayatın ötesine geçmiştim ve yitirdiklerimin mezar taşına gidip sizden özür dilerim yazamazdım. Sevgi hep bir kutunun içinde saklıydı ve ne zaman çekildiği belli olmayan siyah beyaz eski bir fotoğrafın hatırlanamayacağı tarih kadar uzaklıktaydı. Şimdi burada ve toprağın altında tükenmiş sevgi yeşermemek üzere sonsuzluğa gidecek. Her şeyi bırakıp burada çürümeyi bekliyor olacağım. Ölüme bir nefes kadar yakınım.

Artık geçmişe, hatırlamak istemediklerime, unutmaya çalıştıklarıma, yarım bıraktıklarıma ve benimle olmayan duygularıma veda edebilirim. Hayat ağacının tam karşısında, büyük yaprakların gölgesinde her şeyi terk edip kendimi buraya gömüyorum. İçimde yarım kalan ukdeyle…

                                                                                                                                                   

Bu yazı; ardında yarım hikayeler taşıyanlara, çıktığın yolların girdabına kapılıp yolunu kaybedenlere, başladığı işin sonunu  bir türlü getiremeyenlere, her seferinde mağlup olmasına rağmen denemeye devam edenlere, gerçekleşmeyecek hayalleri düşününce yüzünde tebessüm oluşturarak mutlu olanlara, söylemek istediklerini içinde uk-de olarak saklayanlara, gelsin. Ve Rb’ye ve bana ve sana ve herkese…

Bir gözyaşı damgası kadar küçük olan hikayenin sonu böyle biter mi?..